MEB’den öğretmenlere tehdit gibi ‘İş Bırakma’ yazısı
Yeni Durum - Ercan Küçük
Kamu emekçileri KESK öncülüğünde ASİM-SEN, BASK, HÜR SEN Konfederasyonu ve Birleşik Kamu-İş’in de katılımıyla ülke çapında düşük maaşları, güvencesiz çalışma ortamlarını iş bırakma eylemi düzenleyerek protesto etti. İş bırakma eylemine öğretmenler de katıldı.
“İş bırakma, eğitim hakkı engellenmesidir”
Milli Eğitim Bakanlığı öğretmenlere gönderdiği yazıda iş bırakma eyleminin yasal olmadığını, öğrencilerin eğitim haklarının ihlal edildiğini bildirdi. Sendikal hakların anayasal hak olduğunun da belirtildiği yazıda şu ifadeler kullanıldı:
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'den öğretmenlere 'torpil' yanıtı
Deniz Feneri Derneği ile protokol tazeledi
“13 Ocak 2025 günü sendikanızın çağrısı üzerine görev başında bulunmayarak eğitim-öğretim süreçlerinize ilişkin yasal sorumluluklarınızı aksattığınız tespit edildiğinden yukarıda sıralanan hukuki ilke ve düzenlemelerin tarafınıza hatırlatılması gereği hasıl olmuştur. Zira, sendikal hak kapsamında gerçekleştirildiği iddia edilen "iş bırakma fiili" öğrencilerimizin eğitim hakkının engellenmesi, güvenliklerinin tehlikeye atılması, başta olmak üzere bir çok açıdan veli ve öğrencilerimizin temel hak ve özgürlüklerini engelleyici niteliktedir.
Sonuç olarak sendikal haklardan kullanımında bir başkasının hak ve özgürlüklerinin sağlıklı bir şekilde yararlanmasına engel teşkil edilmemesine dikkat edilmesi, insan haklarına ilişkin evrensel metinler ile başta Türkiye Cumhuriyeti Anayasası olmak üzere iç hukuk metinlerimiz ve yerleşik yargı içtihatları açısından bir zorunluluktur.
Eğitim-öğretim hizmetlerinin sunulmasında ve demokratik hakların kullanımında yukarıdaki hususların göz önünde bulundurulması gerektiğini dikkatlerinize sunarız."
Tüm öğretmenlere tebliğ edildi
MEB’in yazısını Yeni Durum’a yorumlayan Eğitim-İş Sendikası Genel Başkanı Kadem Özbay, tepki gösterdi. Özbay, yazının sendikal hakları kullanmaya yönelik engelleyici olduğunu, geri çekilmesi gerektiğini söyledi. Bakanlığın yazısının hukuksuzca olduğunu, sonraki eylemlere katılımı azaltmak istendiğini vurgulayan Özbay şunları söyledi:
“Tüm öğretmenlere tebliğ ettiler bu yazıyı, eleme katılan katılmayan. Bu sendikal hakları kullanmaya yönelik bir engel oluşturan bir adım. Ama biz asla bu konuda geri adım atmayacağımızı söyledik. Hatta bununla ilgili bakanlığa da, bu yazının sendikal haklara anayasaya, anayasada yer bulan uluslararası hukuk açısından kabul ettiğimiz hukuki normlara aykırı olduğunu yazılı olarak ifade ettik. Geri çekmeleri gerektiğini ifade ettik. Ama tabii bir korku yayarak insanlara, anayasaya yasalara aykırı olmasına rağmen bundan sonraki eylemlere katılımı azaltmak, tehdit oluşturmak istiyorlar. Bir sopa aslında. Nasılki şu anda yaşamın birçok alanında artık hani yargının iktidarın bir siyasi manevra alanı bir siyasi bir sopa haline dönüştüğü bir tabloyu artık sendikal haklarımız açısından da görmeye başlıyoruz.
Bu yazı açıkça hukuksuzdur. Bu bir mobingtir. Anayasa uluslararası sözleşmeler ile güvence altına alınan örgütlenme özgürlüğü kapsamındaki sendikal faaliyet hakkının ihlali niteliğindedir. Bununla ilgili çok AHİM’in, AYM’nin, Danıştay’ın da kararlarına kesin olarak aykırıdır. O nedenle sendikal faaliyeti engelleme amaçlı, yetkisini kötüye kullanan bir anlayış. Açıkçası bir suç aslında. Sendikal faaliyetin engellenmesi bizim yasalarımızda da suç. TCK 118. Maddesi sendikal faaliyetin engellenmesi suçu. Bu durumunda cezai hukuki ve idari yönden sorumluluklar olacağını da hatırlatıyor.”
“Hukuki süreç başlatacağız”
Kadem Özbay, bakanlığın yazısına karşı hukuki süreç başlatacaklarını da duyurdu:
“Biz bu nedenle hukuki süreç de başlatacağız. İş bırakma eylemleri haklı, yasal ve meşrudur. Burada ilginç olan şey şu: MEB Bakanı çocukların eğitim hakkını engellemekten bahsetti. Ben şunu diyorum ki; sen öncelikle 612.814 çocuk okul dışında. Bir bunun hesabını ver. Senin döneminde 500 binin üzerinde çocuk MESEM’lerde, geçen yıl 12 tane çocuk öldü. Yaralanan onlarca çocuk var. Bunun hesabını var. Zorunlu eğitim çağında 400 binin üzerinde çocuk açık öğretimlere kayıtlı. Ya medresede ya bilmem nerede.
Önce bunların hesabını ver. Temizlenmeyen okulların hesabını ver. Eğitim hakkını engellemek varsa tam olarak eğitim hakkını engelleyen gasp eden Milli Eğitim Bakanlığı’nın uygulamaları ve söylemleridir.
Aynı zamanda sendikal haklarını bir öğretmenin kullanması, öğrencisi açısından da demokrasinin içerisinde olan protesto hakkının, itiraz etme hakkının da bir göstergesidir. Bu eğitim hakkını engellemek değil ülkenin demokratik işleyişinin çocuklar tarafından da veliler tarafından da anlaşılmasının çok önemli bir adımıdır; İş bırakmalar, açıklama yapmalar.
“Bizim için yok hükmündedir”
Biz sendikal faaliyetimize kimseden icazet almayacağız. Bunun yasal olarak hakkı olup olmamasından daha öte artık yasaları da kendilerine göre uyduran bir siyasi iktidarla karşı karşıyayız. Yarın bir yasa çıkartıp sendikal faaliyetlere de kısıtlamalar getirmek isteyebilir. Ama bunun insanların evrensel bir mirası olduğunu, sendikal mücadeleyi bir mirası olduğunu ve bir hak olduğunun bilinciyle hareket etmeye devam edeceğiz. Asla bu anlamda geri adım atmayacağız. Bu noktada da bu hukuksuz yazıyı tanımıyoruz.
Bizim için yok hükmündedir zaten. Üyelerimiz bununla ilgili şerhlerini, itirazlarını düştüler. Hukuki süreç de başlatacağız. Korkmuyoruz boyun eğmeyeceğiz asla.”
“Bakan kendini öğretmenlerin patronu sanıyor”
Özbay, Milli Eğitim Bakanı’nın kendisini patron, öğretmenleri de çalışanı gibi gördüğünü söyledi:
“Bundan sonra ayağınızı denk alın diyorlar. Uyarıyorum diyor. Yarın açtığı bir soruşturmada aslında bunu dayanak olarak kullanacak. ‘Bak ben sana bunu söylemiştim. Sen eğitim hakkında engellemiş oldun çocuğun. Bile bile yaptın benim uyarmama rağmen.
‘Ekonomik yoksulluk, güvencesizlik, okullardaki şiddet, öğretmenlerin öldürüldüğü okullar vs. Sendika karar aldı ya da herhangi bir şekilde ‘demokratik bir hakkımı kullanıp bir yurttaş olarak tepki vereyim’ dediğinde seni uyarıyorum. Bundan sonrakinde seninle ilgili soruşturma açarız ceza verebilirim’ diyor.
Aslında Milli Eğitim Bakanı ve siyasi iktidar bugün kendini ülkenin sahibi, öğretmenin, öğrencinin, okulun sahibi gibi görüyor. Anayasa ve uluslararası kurumları tanımıyor. ‘Ben buranın sahibiyim, sen benim çalışanımsın’ diyor. Ben senin çalışanın değilim. Ben bu cumhuriyetin Milli Eğitim Bakanlığı'nın bir çalışanıyım. Ne yapacağım da görev ve sorumluluk alanımda çok net belli. Görevimi yapıyorum ama demokratik haklarımı da kullanmak cumhuriyetin temel gereğidir.
Hukuken de bu muhakkak ki hem örgütlü mücadelemiz hem de hukuki mücadelemizle karşısında duracağımız bir yazı ve baskı unsuru. Tanımıyoruz.” (Haber Merkezi)