İstanbul Barosu'nda olağanüstü kongre günü

İstanbul Barosu'nda olağanüstü kongre günü
İstanbul Barosu, aldığı kararla bugün olağanüstü Genel kurula gidiyor.

Yeni Durum - Ercan Küçük

Son dönemde tutuklama ve görevden alma kararlarıyla gündeme gelen İstanbul Barosu olağanüstü Genel kurul kararı aldı.

İstanbul Barosu, Baro Başkanı İbrahim Kaboğlu ile on Yönetim Kurulu üyesinin görevlerine son verilmesi ve seçim yapılması talebiyle İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi'nde dava açılmasının ardından aldığı kararla bugün olağanüstü Genel kurula gidiyor.

Destek açıklamışlardı

Seçimsiz Olağanüstü Genel Kurul, Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekliyor. Kongrenin başlaması için baro üye sayısının %10'unun (6600) imzası gerekiyor. Saat 10.00'a Çağrı yapılan kongrede saat 11.50 itibariyle henüz yeterli imza sayısına ulaşılamadı.

20 Ekim'de yapılan seçimde İbrahim Kaboğlu'na rakip çıkan gruplar baro yönetimine destek açıklamıştı. Önce Avukat Grubu yaptığı duyuruda bugünkü Genel kurula katılmayacaklarını açıkladı.

whatsapp-image-2025-02-23-at-11-43-59.jpeg
Genel kurula katılan diğer illerin Baro Başkanları ve TBB Yönetim Kurulu Üyeleri

"Hukuk dışı saldırılar..."

Açılış konuşmasını İstanbul Barosu Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu yaptı. Kaboğlu konuşmasında hukukun üstünlüğü ve adil yargı vurgusu yaptı.

Kaboğlu şunları söyledi:

"20 Ekim'de biz kazandık demedik, baro kazandı dedik. Ne zamanki anayasaya avukatlık kanununa ve hukuka çok yönlü biçimde aykırılıkla soruşturmaya karşı karşıya geldik. O zaman hayır dediler. Bizimle yarışan bütün gruplar, seçimle gelen seçimle gider dediler.

Hukukun üstünlüğünü korumak insan haklarını savunmak.

İstanbul Barosu çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'nin belleğidir. Kazanımları ortaktır. Baroya yönelik bütün hukuk dışı saldırıları bütün avukatlar ortak iradeleriyle defetmişlerdir.

20 Ekim'den bu yana baroya yönelik anayasa dışı hukuk dışı saldırılar aynı zamanda halkı toplumu yanıltıcı bilgiler vermek suretiyle devam etmektedir. Resmi dezenformasyondur. Ama İstanbul Barosu avukatları buna asla geçit vermemişlerdir.

Türkiye adeta son 2 aydır yargı yoluyla savın öne çıkarılmasıyla savunma nasıl çökertilir bunun provasını yapmaktadır. 11 üyeden oluşan baro Fırat Epözdemir özgürlüğünden alıkonulmuştur.

Epözdemir’in hapse konuşmasını gerektirecek hiçbir anayasal neden yoktur. Bu süreçte suçsuz sayılma hakkı her zaman her yerde herkes için geçerli olan dokunulmaz bir alandır.

Barolar hukuk Kurumudur, siyaset kurumu değildir. Ama siyasal kurumların anayasaya saygısını gözetmen görev ve sorumluluğuna sahiptir.

Sabahın köründe insanların konut özgürlüğünü neden ihlal ediyordunuz? Neden kelepçe takıyorsunuz?

Usül kirletilmekte ve esas sonradan gelmektedir.

Barolar yargı eliyle anayasal düzeni ilga sürecine seyirci kalamazdı. Kalmadığını bugün burada ortaya koyuyoruz.

Adil yargı hakkı sürekli ihlal edilmektedir. Aynı gün İstanbul Başsavcılığı yetkisi bulunmadığı halde soruşturma başlatıyor. Adalet bakanlığı aynı dakikalara onay veriyor. Aynı gün İstanbul savcılığı adalet bakanlığı İstanbul Adliyesi aynı gün 3 ayrı dosya açabiliyor.

Yargı bu kadar hızlıya neden en çok ihlal edilen hak Adil yargılanma hakkıdır? Uyuşturucu çeteleri, Suç makinelerine karşı işletelim yargıyı Hadi.

Fikirleri nedeniyle, hukuk savunanlar, farklı siyaseti savunanlar için adalet bu şekilde işletilirse bu adaletsizliktir.

Yenidoğan çetesiyle sağlığın nasıl çöktüğünü gördük. Adaletin çökmemesi için yine biz mücadele edeceğiz.

Baro yönetim kurulu üyeleri ya karakolda ya adliyede ya hapishanededir. Herhalde Ebu kadar yoğun avukat tutuklanması, seçilmiş tutuklanması bir rastlantı olmasa gerek.

En büyük tesellimiz şudur: 2017de Türkiye'nin 200 yıllık siyasal sistem kazanımlar tasfiye edildi. İyi ki hak ve özgürlüklere dokunulamadı."

"Savunma susmadı, susmayacak"

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan ise şunları söyledi:

"Dünya görüşü siyasi görüşü ne olursa olsun eleştirilerini de saklı tutarak bugün destek olan tüm meslektaşlarımıza selam olsun.

İstanbul Barosu avukatlarını iradesini savunmak için buradayız. Bölünmeyiz parçalanmayız.

Haksızlık kimden gelirse gelsin kime yönelik olursa olsun mağdurun yanıdır. Hakkın hukukun yanıdır.

Tarihi bir sorumluluğu yerine getirmek için buradayız. Baro yönetimi görevden alınmak isteniyor. Avukatlık kanunu 77. Madde yani amaçları dışında faaliyet göstermek.

Baroların bağımsızlığı mahkemelerin bağımsızlığı kadar önemlidir. İstanbul Barosu Cumhuriyetin kurucu değerlerinin teminatıdır.

Ülkenin en karanlık günlerinde darbe dönemlerinde bile hukuku ayaklar altına almak isteyenlere karşı kimse yokken biz vardık.

Hukuksuz mesnetsiz suç duyurularıyla cunta döneminde bile işletilmemiş görevden alma hükümleriyle cübbelerimizi iliklememiz isteniyorsa iktidarların gücüne tapmayız baskıya biat etmeyiz.

Savunma susmadı susmayacak. Savunma susarsa adalet susar. Hukuk devleti yok olur. Bundan sonra da susmayacak. İzin vermedik asla izin ver."

"Hukuk güvenliği sürekli kan kaybetti"

İstanbul Milliyetçi Avukatlar Grubu adına konuşan Av. Hakan Çatak, Baro yönetimini eleştirdi.

Çatak şunları söyledi:

"Hukuki güvenliğimiz her geçen gün daha kötüye gitmektedir. Devlet bireylerin hukuka olan inançlarını ve güvenlerini korkmakla yükümlüdür. Yaşadığımız süreç hukuki güvenliğimiz açısından en kötüsünü yaşadığımızı sandığımız anda daha kötüsü olacağını bize göstermiştir.
Hukuk güvenliği sürekli kan kaybetmiştir.

Ne hazırlanan haksız davaname ne de yaptığı açıklamalarla hatalı olduğunu düşündüğümüz yönetimi amasız fakatsız savunmak mümkün değildir.

Henüz salondan ayrılmadan anayasanın değişmez maddeleri üzerinden başlattığı tartışmalar. Dersim Tunceli açıklamasıyla devam etmiştir. Yönetim yetinmeyip terör örgütüyle iltisakıyla aleni kişilere sahip çıkmış TSK'ya savaş suçu imasında bulunmuştur. Bu açıklamalar Baro temsiliyetine kesinlikle yakışmamıştır.

Yönetim azınlığın çoğunluğa tahakkümünü amaçlamaktadır. Demokrasi anlayışından son derece uzak ve tehlikeli bir zihniyetin ürünüdür. Yetkiyi kötüye kullanarak baromuzu kendi siyasi ajandasına kalkan yapma gayret içerisine gitmiştir.

Ana muhalefet partisiyle girdiği minnet ilişkisini de kökünden reddediyoruz. Baroda asıl olan Genel kurul iradesidir. Seçimle gelen seçimle giden anlayışı ortak demokrasi anlayışımızın bir gereğidir. Baromuza ve hukuka sahip çıkmak için buradayız."

Sonuç bildirgesi

Olağanüstü Genel Kurul, oy birliğiyle kabul edilen sonuç bildirgesi ise şu şekilde:

İstanbul Barosu’nun 23Şubat 2025 tarihli Olağanüstü Genel Kurulu, derin bir hukuksuzluk ve adaletsizlik krizinin içinde, anayasal yıkım sürecinin karanlık günlerinde gerçekleştirildi. Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne ve günümüze kadar oluşan yüz elli yılı aşkın anayasal birikim ve hükümet modeli, son on beş yıl içinde ilga edilmiş; yasama, yürütme ve yargıdan oluşan erkler ayrılığı fiilen lağvedilerek iktidarın tek elde toplandığı “güçler birliği” modeli yürürlüğe konmuştur. Anayasa’ya aykırılıklar ve hak ihlalleri açık, sürekli ve sistematik hale gelmiştir. Cezasızlık, hukuk devletini çökertmekte; kişiye özel hukuk ve yargılama fiili rejimiyle ayrımcılık ve kanunlar önünde eşitsizlik toplumsal barışı zedelemektedir. Demokrasiyi savunanları baskı altına alan, gazetecileri, sanatçıları, siyasetçileri tutuklayan; işçilerin anayasal haklarını kullanmasını yasaklayan; ister emekli ister iş insanı olsun, memleketin gidişatına dair fikrini açıklayan bütün yurttaşları suçlu ilan eden neticede toplumun tüm demokrasi yanlısı kesimlerini keyfi soruşturma ve tutuklamalarla sindirmeye susturmaya çalışan bu yıkım ve hukuksuzluğa karşı en güçlü en yıkılmaz kale, yargının kurucu unsuru olan savunmadır. Ancak bu hukuk tanımaz tavır, savunmayı temsil eden avukatların meslek örgütü İstanbul Barosuna da yönelmiş; dayanaksız dava ve soruşturmalarla baro yönetimi görevden alınmaya çalışılmaktadır. Görevden alma talepli davanamenin hemen akabinde Yönetim Kurulu üyesi Fırat Epözdemir’in hukuksuz şekilde tutuklanması, İstanbul Barosuna karşı yürütülen bu hukuk dışı müdahalenin bir parçasıdır. Çoklu baro sistemiyle avukatları bölmek, baroları parçalamak isteyen zihniyete karşı çıkıldığı, İstanbul Barosu avukatları iktidarın numaralı baro güdümünü elinin tersiyle ittiği için, benzer anlayış bugün yargı erkini ve hukuku kötüye kullanarak İstanbul Barosunu teslim almak istemektedir. Ancak unutulmamalıdır ki İstanbul Barosunun tarihi, Türkiye’nin çağdaşlaşma ve demokratikleşme tarihi olduğu kadar onurlu bir hukuk mücadelesinin de tarihidir. Demokrasinin, temel hak ve özgürlüklerin hedef alındığı her dönemde İstanbul Barosu da baskı ve sindirme operasyonlarının hedefi olmuştur. 1980 darbesinin karanlık günlerinde, baronun kapısına mühür vurulduğunda efsane baro başkanı Orhan Adli Apaydın, 12 Eylül hukukunu tanımamış, İstanbul Barosu avukatları kapıya asılı mührü söküp atmıştır. O parçalanmış mühür, bugün hâlâ baro binamızın girişinde ortak hafızamızın simgesi olarak durmaktadır. Daha yakın geçmişte, önceki başkanlarımızdan Turgut Kazan görevden alınmak istenmiş; Ümit Kocasakal ve yönetimi Silivri mahkemelerinde yargılanmıştır. Ancak hiçbir başkanımız baskılara boyun eğmemiş, İstanbul Barosu hiçbir zaman biat etmemiştir. İstanbul Barosuna yönelen bu saldırı, sadece İstanbul Barosuna değil, savunmanın bütününe yönelen, baroları ve avukatları hedef alan bir susturma girişimidir. Biz avukatız; siyasi eğilimlerimiz, hayat görüşlerimiz, kimliklerimiz birbirinden farklı olsa da ortak paydamız hukuka bağlılıktır. Biz binlerce avukat, cübbelerimizi giydiğimizde aynı adalet idealine inanarak hukuku, insan haklarını ve insanlığın ortak değerlerini savunuruz. Bunu yaparken de mağdurun diline, inancına, etnik kimliğine, siyasi görüşüne bakmayız. İktidarların göz ardı etmemesi gereken gerçek şudur ki; avukatlar toplumun vicdanıdır. Avukat susturulursa vicdan da susar, toplum karanlığa gömülür. Haksızlığa karşı direnmek bir haktır, yükümlülüktür ve insan hayatının en yüce kazanımıdır. Herhalde âlemde bir hak vardır ve hak kuvvetin fevkindedir (Mustafa Kemal Atatürk). Hukuk ortak paydasında buluşan barolarımız, siyasal görüş ve grupların tümünün üstündedir. “Anayasa’ya bağlılık çerçevesinde siyaset” ve “hukuk yoluyla demokrasi” mücadelesinin öncüsüdür. Bağımsız ve özgürlükten yana, hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını korumakla yükümlü kurumlar olarak barolar sadece avukatların değil, toplumun, barış ve adalet içinde bir yaşamın da savunucusudur. Hukukun birleştirici gücüyle insanın, hayvanın, doğanın hakkını savunduk, bundan sonra da savunmaya devam edeceğiz. Ülkesini seven, evrensel hukuk ilkelerini benimsemiş ve demokrasiye inanan avukatlar olarak buradan ilan ediyoruz: Seçimle gelen, seçimle gider. Bu ister Millet Meclisi, ister yerel yönetim, isterse barolarımız olsun; halkın iradesinin üstünde hiçbir irade yoktur. Halk iradesi, demokratik cumhuriyetin ve anayasal düzenin temel dayanağıdır. İstanbul Barosu, Avukatlık Yasası uyarınca “hukukun üstünlüğünü savunmak ve insan haklarını korumak”la yükümlüdür ve tüm barolar gibi bu yükümlülüğünü yerine getirmektedir. Baro başkanını ve yöneticilerini avukatlar seçer ve yine avukatlar görevden alır. Genel Kurulumuzun demokratik iradesini hiçe saymak isteyenler bilmelidir ki avukatlar iradelerine yargı eliyle müdahale edilmesine asla izin vermeyecek. Baroların insan haklarını savunması amaç dışı faaliyet değil asli sorumluluktur. Asıl amaç dışı olan yargı görevi ve yetkisini kötüye kullanmaktır. Bugün adaletsiz yargı kararlarına, haksız tutuklama ve mahkûmiyetlere imza atanlara, tarih ve toplum huzurundaki sorumluluklarını hatırlatmak isteriz. Açıktır ki; masumiyet karinesini ve anayasayla güvence altına alınmış hakları sistematik olarak ve sürekli ihlal eden, adil yargılama gereklerini yerine getirmeyen yargı mensupları hukuku çiğnemektedir. Biz buna izin vermeyeceğiz, hukukun üstünlüğünü savunmaya devam edeceğiz.Ülke olarak bir uçurumun kıyısındayız, hukuk devletine ve demokrasiye dönüş, toplumsal barış için huzur için zorunludur, avukatlar ve barolar olarak sorumluluğumuzun bilincindeyiz. “Hukuk yoluyla demokrasi” ancak anayasaya ve hukukun genel ilkelerine saygı çerçevesinde inşa edilebilir. Biz avukatlar, yaşadığımız çağa ve topluma karşı görevlerimizi daima yerine getirdik, getirmeye de devam edecek ve; HUKUK YOLUNDA MÜCADELEDEN ASLA GERİ ADIM ATMAYACAĞIZ.