"Hedef gözdağı ve Erdoğan’a en az bir dönem daha adaylık yolu"

"Hedef gözdağı ve Erdoğan’a en az bir dönem daha adaylık yolu"
Belediye başkanlarına kayyum atamalarıyla başlayan, muhalif siyasetçiler ve gazetecilere uzanan süreci Yeni Durum’a yorumlayan isimler, muhalefete gözdağı verilmek ve dizayn edilmek istendiğini vurguladı.

Yeni Durum - Ercan Küçük

Son aylarda belediye başkanlarına kayyum atanmasıyla başlayan süreçte muhalefete yönelik soruşturma, gözaltı ve tutuklama silsilesi yaşanıyor. Gazetecilerin de es geçilmediği süreci Yeni Durum’a değerlendiren siyasetçiler ve akademisyenler; muhalefete gözdağı vermek, yargı yoluyla muhalefetin dizayn edilmek istendiğine dikkat çektiler.

CHP ve Dem Partili belediye başkanlarının tutuklanması ve CHP’li İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na soruşturma açılan süreçte CHP Gençlik Kolları Genel Başkanı Cem Aydın gözaltına alındı, Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ tutuklandı. Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş’a ise yurtdışına çıkış yasağı konuldu. Menajer Ayşe Barım’ın hakkındaki soruşturma da bir anda Gezi direnişine bağlanarak Barım tutuklandı. İstanbul Barosu yönetim kurulu üyesi Av. Ferhat Epözdemir de tutuklandı. Son olarak gazeteciler Barış Pehlivan, Serhan Asker ve Seda Selek de gözaltına alındı.

"Çok direnecekler ama sonunda..."

Eski Devlet ve Kültür Bakanı, CHP MYK Üyesi Fikri Sağlar, muhalif siyasetçi, sanatçı ve gazetecilere yönelik gözaltı ve tutuklamaların Türkiye’nin demokrasiden vazgeçtiğinin göstergesi olduğunu vurguladı. Halkın iradesinin önünde kimsenin duramayacağını söyleyen Sağlar şöyle konuştu:

“Bu tamamen artık Türkiye'nin demokrasiyi askıya aldığı değil demokrasiden vazgeçtiğinin, hukuk devleti laik demokratik bir devlet olmaktan da vazgeçtiğinin göstergesi. Montesquieu bundan asırlar önce 18. yüzyılda ‘şayet bir kişinin elinde yargı yürütme ve yasama erkleri varsa o ülke mahvolur’ diyor. Türkiye şimdi bu mahvolma doğrultusunda gidiyor. Ama toplum bunun farkına vardığı için birinci parti olarak Cumhuriyet Halk Partisi 31 Mart seçimlerinde değerlendirdi. Şimdi CHP üzerine düşen görevi yerine getirirse bugünkü saray rejimi, ucube rejim tamamen despotizme doğru giden anlayış yer değiştirecek. Tabii bu kolay olmayacak denilebilir onlar için. Çok direnecekler ama sonunda halkın verdiği karar önemli. Halkın iradesine karşı hiç kimse bugüne kadar durmadı. Çavuşesku bile duramadı. Dolayısıyla benzer nitelikleri taşıyanlar bir gün gideceklerdir. Aynı Çavuşesku gibi.”

176172.jpg

“Diziden Gezi’ye çevirdiler”

Menajer Ayşe Barım’ın tutuklanması ve sanatçıların ifadeye çağırılmasını da değerlendiren Sağlar, Ak Parti iktidarının bütün gayretlerine rağmen kültür sanat alanında iktidarını kuramadığını, bu nedenle sanatçılara da baskı kurulduğunu ifade etti.

Sağlar, şunları söyledi:

"En önemli noktaya geldiler kendilerince. ‘Biz bir türlü kültür sanatta kendi kafamıza göre politikalarımızda güç kazanamadık’ dediler. Şimdi sanatçıları korkutmaya sindirmeye çalışıyorlar. Sanatçı çünkü avangarttır, toplumu yönlendiren önderlik yapan kişidir. Onların bugünkü ülke yönetimiyle ilgili söyledikleri her zaman çok dikkatle dinlenir. Toplum tarafından da etkilenerek onların söylediklerinin doğru olarak kabul edildiği bir noktada tutar. Bu nedenle sanatçılara böyle bir baskı kuruyorlar. Diziden Gezi'ye çevirdiler. Aslında tabii Gezi Recep Tayyip Erdoğan ve AKP için müthiş bir travma. Korktukları halk hareketinin ilk başlangıcı. Onu durdurmaya çalıştılar ama şimdi artık daha da katlanarak geliyor halk."

“İktidar oyun devam ederken kural değişikliği yapıyor”

Deva Partisi Genel Başkan Yardımcısı Av. İdris Şahin, yaşanan süreci iktidarın oyun devam ederken kuralları değiştirmesi şeklinde nitelendirdi. İktidarın muhalefetin her katmanına gözdağı verdiğini vurgulayan Şahin, şunları söyledi:

“Biz bu süreçleri hukuk devletinde rutin bir faaliyet olarak görmediğimizi ifade etmek istiyoruz. Hukuk devletinde kurallar baştan konulur. Herkes de bu hukuk devletinin kuralları çerçevesinde hareket eder. Oyun devam ederken kural değişikliği makul ve normal süreçlerde yaşanan hadiseler değildir. Şu an itibariyle oyun oynanırken rakiplere karşı kural değişikliğini yargı eliyle yapıp muhalefeti sindirmek bastırmak ve bir nevi muhalefetin her bir katmanına gözdağı vermektir. Sivil topluma, iş dünyasına, sanat dünyasına, siyasi partilere gözdağı vermenin yol ve yöntemi iktidarın yargıyı araçsallaştırmasıyla mümkün olabilir. Şu an itibariyle yaşananları böyle değerlendiriyoruz.”

zi8fjxe0pav6bfqb-jpg-large.jpeg

“Bu bir gözdağı”

Bazı kesimlerin yaşanan süreci Ergenekon-Balyoz kumpasları dönemine benzetmesini değerlendiren Şahin, iktidarın uzun süredir muhalefeti yargı eliyle şekillendirmek istediğini belirtti.

Şahin, şunları söyledi:

“Bu ülkede sadece haksız ve hukuksuz yargılamalar Ergenekon-Balyoz süreçlerinde yaşanmadı. Uzunsa süredir haksızlıklar hukuksuzluklar, yargı eliyle muhalefeti şekillendirmeler var olan gerçekler arasında. Biz bunu bir olaya benzetmekten ziyade hukuk kurallarının rafa kaldırıldığı, otoriter bir anlayışın ülkede tam manasıyla hakim kaldığının bir göstergesi olarak görüyoruz. Bu bir gözdağıdır. Ne sadece Ümit Özdağ meselesidir. Ne de sanatçılar meselesidir. Muhalif olan herkese yapılan bir gözdağı olarak değerlendiriyoruz. Ve bunların asla meşru bir saikle tam manasıyla bir hukuk devletinde geçerliliğinin olmayacağını ve bu uygulamaların da hiçbir şekilde muhalefeti sindiremeyeceğini söylüyoruz.”

“İktidar keyif almaya başladı”

Şahin, “Bu süreç nereye kadar gider?” sorusuna ise şu şekilde cevap verdi:

“İktidar bundan keyif almaya başladı. Sonuna kadar götürmeye çalışacaktır. Aslolan burada muhalefetin bir ve beraber uyanık bir şekilde buna karşı gelmesi gerekir. Bu da ancak bir dayanışmayla mümkündür. Şu anda ben muhalefetin bu birlik ve beraberlik içinde olduğu kanaatinde değilim. Gerekli tepkiyi hem parlamento zemininde hem yasal mücadele zemininde tam manasıyla gösteremediği için, iktidar tek tek muhalifleri cihetine gitmektedir. Dolayısıyla burada muhalefetin artık iktidar karşısında uyanık olması gerekir.”

Yargı sopa olarak kullanılıyor

Yeni Yol Grubu Grup Başkanı Bülent Kaya da yaşanan sürecin Türkiye’de yargıya olan güveni zedeleyeceği uyarısında bulundu. Kaya, bu süreçlerin iktidara da fayda vermeyeceğini söyledi. Muhaliflere yönelik soruşturmaların vatandaşların Türkiye’ye olan aidiyet duygusunu pekiştirmeyeceğini belirten Kaya şöyle konuştu:

629286-110537341.jpg

"Yargının kendi tabii mecrasında soruşturmalarını yürütmesi gerekir. Yargının bir siyaseti ticareti veya farklı sektörleri dizayn etme algısı oluşturan ülkemize, demokrasimize, iktidarımıza muhalefetimize de fayda vermediğini düşünüyorum. Onun için bu süreçlerin bir siyasi karşıtlık pozisyonu üzerinden ya da herkesin kendi siyasi pozisyonu üzerinden değil dosyanın içeriği ve yargının bağımsız bir şekilde işleyişi üzerinden ele almak lazım. Ama maalesef Türkiye’de yargı gücü eline geçiren herkes tarafından kendi menfaatleri doğrultusunda bir sopa olarak zaman zaman kullanıldığına şahitlik ettik. Geçmişte de bu süreçler ülkeye ve bu gücü kullananlara fayda vermediği gibi bundan sonraki süreçlerde de yargıyı amacı dışında kullanmak isteyen veya amacı dışına çıkarılmasına sebep olanlara da fayda vermeyecektir diye düşünüyorum.

İmamoğlu’na siyaset yasağı gelirse…

Siyaset Bilimci Prof. Dr. Burak Bilgehan Özpek, hukuk süreçlerinin iki şekilde yorumlanabileceğini belirtti. Özpek, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na siyaset yasağı gelirse Toplumu hareketlendirme ihtimali olan isimlerin sindirilmek istendiğini vurguladı:

"2 şekilde yorumlanabilir. Birincisi Ekrem İmamoğlu’na yönelik bir soruşturma var ve bu sonuçlanacak. Toplumdaki hareketlenmeyi önlemek için, toplumu bir şekilde seferber edebilecek isimleri ekarte ediyor ve yıldırmaya çalışıyorlar. İlk yorum bu. Ayşe Barım, sanatçılar. Buna benzer bir durumda Ümit Özdağ da bir rol oynayabilir. Toplumu hareketlendirme ihtimali olan insanları yıldırmaya ve sindirmeye çalıştıkları yönünde bir yorum olur. Bunun sebebi de İmamoğlu’na gelebilecek siyaset yasağı. Diğer belediye başkanlarının yaşadığı gibi yolsuzluk soruşturması olabilir."

20201210-universiteden-atilan-doc-dr-ozpek-yeniden-gorevine-basladi-610650-96626fb8ab06dab7e6ff-jpg.webp

Erdoğan’ın çok arzu ettiği bir durum

Özpek, diğer görüş olarak da hükümetin CHP’yi Cumhurbaşkanı adaylığı üzerinden hareketlendirmek istemesi şeklinde değerlendirdi.

Özpek, Erdoğan’ın çok arzu ettiği durumu şu sözlerle anlattı:

“Hükümet bir an evvel CHP içerisinde bir aday belirlenmesini istiyor. Ve oradaki Mansur Yavaş hattını hareketlendirmek istiyor olabilir. İmamoğlu’nun adaylığını açıklatıp Mansur Yavaş’ın da bir şekilde aday olması ya da CHP’den kopmasını sağlayacak bir yol da izliyor olabilir. Her iki durumda da Tayyip Erdoğan’ın çok arzu ettiği bir senaryo. Çünkü Tayyip Erdoğan ortak adaya karşı bir seçimi kazanması zor gözüküyor. Daha bölünmüş muhalefet, çoklu aday karşısında daha rahat kazanıyor. Hele ki başlayan çözüm süreci ve bununla birlikte Ümit Özdağ meselesine CHP’nin çok sahip çıkması Kürt seçmende de CHP ile arasındaki ilişkiyi oldukça zedeledi. Biz önümüzdeki dönemde Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu ve Dem Parti’nin bir adayını aynı anda sahnede görebiliriz. Bu Erdoğan’ın çok arzu ettiği bir durum olur.”

Mevcut hükümetin devamı için

Özpek, Ergenekon-Balyoz süreci benzetmesini ise şu şekilde yorumladı:

“Şu anda Türkiye’de tamamiyle 2 şeyi konuşuyoruz. Erdoğan kimi hapisten çıkartacak ya da kimi hapse atacak? Dolayısıyla burada çok geçmişe benzeteceğimiz ya da geleceğe yorum yapacağımız bir durum yok. Bu sistem tamamiyle mevcut hükümetin devamı için kuruluyor. En maliyetsiz olanı tercih edecek Erdoğan. Bir ekonomi programı izleniyor. Tamam Trump’ın gelişiyle beraber dış baskı azalmış olabilir ama ekonomik bir rasyonalite var. Huzurun ve düzenin istikrarın devam etmesi gerekiyor. Bir yandan Türkiye’yi istikrarsızlaştırmaması lazım. Bir yandan kendisini de garantiye alması lazım. Şu anda tamamiyle Erdoğan’ın bu durumu nasıl algıladığıyla alakalı bizim güvenliğimiz. Siyasetçileri güvende tutan şey Erdoğan’ın onları içeri attırmasından ya da içerden çıkarmasında ne kazanıp ne kazanmayacağı. Bunları analiz etmek lazım.”

Milat 1 Ekim 2024

Akademisyen ve Yazar Fatih Yaşlı, son yaşanan gelişmelerin başlangıcı olarak MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin PKK lideri Abdullah Öcalan'a örgütü lağvetmesi çağrısı yaptığı 1 Ekim 2024’ü işaret etti. CHP’nin birinci parti çıktığı 31 Mart Yerel seçimleri sonrası başlattığı normalleşme siyasetini de hatırlatan Yaşlı, şunları söyledi:

“Türkiye 1 Ekim 2024 itibariyle yeni bir konjonktüre girdi. İktidarın 31 Mart seçimlerinde aldığı ağır yenilginin etkileri bu tarihe kadar CHP’nin “normalleşme/yumuşama” siyasetinin de büyük katkılarıyla adım adım azaltılırken, Bahçeli AKP-MHP ittifakı adına bir inisiyatif aldı ve önce DEM Partili milletvekilleriyle tokalaştı, ardından da Öcalan’a Meclis kürsüsünde konuşup PKK’ya silah bırakma çağrısı yapma teklifinde bulundu. O tarihten itibaren yargı, yeni konjonktürün ana unsuru haline geldi ve ‘Çözüm’ çağrılarına yargı sopası eşlik etti.

CHP’li Ahmet Özer’in tutuklanması ve Esenyurt Belediyesi’ne kayyım atanmasıyla DEM’li belediyelere kayyım atanması aynı anda söz konusu oldu. En son da yine benzer bir şekilde CHP’li Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat’ın tutuklanması Mersin Akdeniz Belediyesi’nin DEM Partili eş başkanlarının tutuklanmasına paralel bir şekilde gerçekleşti. Buna ise geçtiğimiz günlerde Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın tutuklanması eklendi. Siyasetçilerle birlikte hukukçulara, gazetecilere ve yapımcı Ayşe Barın gibi isimlerle kimi oyunculara da bu süreçte yargı sopası gösterildi.”

fatih-yasli-001.png

CHP’de Cumhurbaşkanlığı adaylığı rekabeti

Yaşlı da CHP içinde bir Cumhurbaşkanlığı adaylığı rekabeti yaratılmak istendiğine dikkat çekti:

“Kanaatimce bunların hepsi tek bir merkezden, iktidarın stratejisi doğrultusunda yürütülen, hukuk dışı ve siyaseti dizayn etmeyi hedefleyen bir sürecin çıktıları. CHP’li belediyeler üzerinden varılacak olan yerin İmamoğlu’na siyasi yasak getirilmesi olacağını tahmin edebiliriz. Bu olmayacaksa İmamoğlu ve Mansur Yavaş arasında bir adaylık rekabetine ve hatta ikisinin birden aday olma ihtimaline de oynanıyor olabilir.”

Erdoğan’a en az bir dönem daha adaylık yolu

Hükümetin temel hedefinin Erdoğan’a en az bir kez daha adaylık yolunun açılması olduğuna vurgu yapan Yaşlı, iktidarın yeni anayasa çalışmalarına da dikkat çekti.

Yaşlı şunları söyledi:

“Öcalan üzerinden yürütülen süreçte Öcalan’ın “umut hakkı” ve kapsamı belirsiz bir “silah bırakma”, yani bir “süresiz ateşkes” ilanıyla birlikte, anadilde eğitime izin veren ve Kürtlerin varlığına dair ifadelerin yer aldığı yeni bir anayasa yapımına girişilebilir. Bu anayasanın temel hedefi ise doğal olarak Erdoğan’a en az bir kez daha adaylık yolunun açılması olacaktır. Özdağ şahsında hem seküler milliyetçiliğe mevcut sürece itirazı yükseltmemesi için sopa gösteriliyorken hem de MHP dışı milliyetçiliğin uzun vadeli bir dizaynı söz konusu olabilir. Burada da MHP dışı milliyetçilerin kendi cumhurbaşkanı adaylarını göstermesi ve böylece Erdoğan’ın karşısına birden fazla adayın çıkarılması gibi birtakım planlar yapıldığını düşünebiliriz.”

İktidarın ön hamle arayışı

Menajer Ayşe Barım üzerinden Gezi direnişinin hedef alınmasına dikkat çeken Yaşlı, ‘yargı sopasının’ gidişatta daha da kullanılabileceğini belirti. Muhalefetin daha güçlü bir diremiş stratejisi geliştirmesi gerektiğini vurgulayan Yaşlı, şunları söyledi:

“Ayşe Barım meselesi ise dizi sektörü üzerinden hem kültürel hegemonya inşasına yönelik bir hamle ama bunun ötesinde sektörün rantının “yerli ve milli” şirketlerin kontrolünün ele geçirilmesinin hedeflendiğini de söylemek mümkün. Tutuklamanın Gezi direnişi üzerinden gerçekleşmesi ise derinleşen yoksulluk ve hayat pahalılığına yönelik öfke birikirken toplumsal muhalefet dinamiklerinin harekete geçmesini engellemeye yönelik bir ön hamle arayışı gibi görünüyor. Dolayısıyla tüm bu yaşananları, Erdoğan rejiminin bekası adına yargı sopasının siyaseti ve toplumu dizayn etme aracı olarak kullanılması olarak değerlendirmek mümkün. Gidişat bize bu sopanın daha sık ve daha güçlü bir şekilde kullanılacağını, muhalefetin de buna karşı güçlü bir direnç stratejisi geliştirmesi gerektiğini, yoksa bu sürecin daha da şiddetlenerek ilerleyeceğini gösteriyor.”(Haber Merkezi)