Göçmenleri bekleyen tehlike
Yeni Durum- Almanya dün seçimlere gitti ve muhafazakar sağ parti CDU/CSU sandıktan yüzde 28,6 ile birinci parti çıktı. Aşırı sağcı AfD ise yüzde 20,80 oy alarak ikinci parti oldu.
Almanya'daki seçimleri, Almanya'da yaşayan gazeteci-yazar Hakan Erol'a sorduk. Aynı zamanda ARTI49 Genel Yayın Yönetmeni de olan Erol yaptığı değerlendirmede, göçmenler arasında endişenin arttığının altını çizerken, sonuçların ise sürpriz olmadığını vurguladı.
İşte Hakan Erol ile yaptığımız röportaj...
Sokaktaki her 2 kişiden 1'i sağcı...
- Almanya'da dün yapılan erken genel seçimin sonuçlarını siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında sürpriz hiçbir şey olmadı. 6 aydır yapılan seçim anketlerinde CDU/CSU yüzde 28-32 bandındaydı. Nazi partisi AfD ise 20-23 arasındaydı. SPD ise 15 ile 18 arasında gidip geliyordu. Kısacası Almanya'yı yakından takip eden herkes böyle bir sonucun çıkacağını az çok hesaplayabiliyordu.
Zira, CDU lideri Merz, seçimlerden 10 gün kadar önce Federal Meclis'te AfD ile işbirliği yapmasaydı, yüzde 32 bandını çok rahat göreceği de bir diğer gerçek.
Gelinen noktada; ülkenin yarısını adlı adınca sağcılar oluşturuyor. CDU/CSU merkez/muhafazakar sağ, AfD ise aşırı sağ olarak değerlendirildiğinde bugün Almanya'da sokaktaki her 2 kişiden 1'i sağcı oluyor.
Artık eski Şansölye diyebileceğimiz Scholz ve partisi belki 2. Dünya Savaşı'ndan sonra en düşük oyu aldı ama bu onlar için de aslında sürpriz değildi. Ukrayna konusundaki ısrar, ekonominin kötüye gitmesi, düzensiz göç konusunda adım atılmaması, gıdadan elektriğe artan fiyatların durdurulamaması... Bugün sosyal demokratlara oy verenler SPD'den ve Scholz'dan memnun olduğu için değil, büyük çoğunluğu mecburiyetten, sağa kayışa ve AfD'nin güçlenmesine karşı bir şeyler yapmak için verdi. Bizdeki CHP'ye verilen oy mantığı gibi düşünülebilir.
Şimdi koalisyon görüşmeleri başlayacak. Merz, Paskalya'ya kadar, yani Nisan ortalarına kadar koalisyon tartışmalarını bitirmek istediğini belirtti. Muhtemelen CDU/CSU-SPD koalisyonu gerçekleşecek. Zira Merz, seçimlerden önce katıldığı tüm TV programlarında asla AfD ile birlikte iş yapmayacaklarını ve yan yana gelmeyeceklerini vurgulamıştı. Ancak sağ siyasette her an her şey değişebildiği için bunu hep beraber bekleyip göreceğiz.
Seçimlerde Sol Parti de büyük bir atak yaptı ve baraj altı kalabileceği konuşulduğu bir atmosferde son 1.5 ayda oylarını ciddi oranda artırdı. Yüzde 8,8 oy alarak kendilerince "başarı" elde ettiler. Ancak bu, yukarıda bahsettiğimiz Almanya tablosunda hiçbir şey ifade etmiyor.
Son olarak, erken seçimlerden önce Sol Parti'nin birazcık yüksek fiyatlar üzerinden politika yapması dışında seçime katılan hiçbir parti halkın sorunlarına eğilmedi ve umursamadı. Sol Parti bunu yaptı demiyorum, ama diğer partiler hiç kıllarını bile kıpırdatmadılar. SPD, "asgari ücret 15 Euro olacak" vaadini öne sürdü, hayat pahalılığı nasıl son bulacak, halkın ekonomik durumu nasıl düzeltilecek, hiçbir şekilde hiçbir partinin çalışmasına yansımadı.
AfD'nin başlattığı göç tartışmaları tüm partileri etkiledi ve bütün partiler bunun üzerinde tepindi. Sonuç, AfD'nin büyük zaferi oldu!
Ukrayna meselesi Almanya'yı bitirdi
- Trump’ın yeniden başkanlığa seçilmesinin ardından Ukrayna-Kanada ve Grönland konularında ABD ile AB karşı karşıya geldi. Almanya AB’nin en önemli ülkelerinden birisi. Almanya’da seçim sonuçları AB-ABD ilişkilerini ve Rusya-Ukrayna savaşını nasıl etkiler?
Almanya'da SPD ve Yeşiller ne kadar Ukraynacı ise CDU/CSU da bir o kadar Ukraynacı tutumu savunuyor. Almanya'ya, Rusya-Ukrayna savaşı başladığından bu yana yaklaşık 1.2 milyon kadar Ukraynalı sığınmacı geldi. Koalisyon hükümeti hepsine dil kurslarını, kalacak evlerini ayarladı. Diğer ilticacılara uygulanmayan her şey Ukraynalılara uygulandı. Üzerine bir de sürekli olarak Ukrayna'ya silah ve para desteği sağlandı, Rusya ile ilişkiler koparıldı. Gaz kesildi, benzin fiyatları arttı, gıda pahalandı. Almanya'yı, daha doğrusu Scholz ve koalisyon hükümetini Ukrayna bitirdi. Yani kendi kendilerini bitirdiler.
Ancak Merz'in de bu konuda geri adım atmayacağını söylersek yanlış olmaz. Zira, o da "Ukrayna'yı savunmanın Avrupa'yı savunmak olduğu" görüşünde.
Gelelim Trump ve ekibine... Seçimlerden önce Elon Musk ile ABD Başkan Yardımcısı Vance, açık açık AfD'yi savunduklarını söylediler. Musk, AfD lideri Alice Weidel ile X'te ortak yayın bile yaptı. Seçimlerden önce birçok Alman devlet kurumu bu yüzden X'ten çekildi.
Yani, Trump ve ekibiyle bir gerginlik olduğu doğru. İki tarafın da birbirini sevmediğini söylemek yanlış olmaz sanırım. Almanya'da konuşulan konu "ABD'nin yükselen bir Almanya, güçlü bir Almanya istemediği" anlayışı hakim. Öte yandan, Alman yöneticiler ise Trump'ın Avrupa'yı umursamadığını belirterek tepki gösteriyorlar.
Trump ile Merz, Trump ile Scholz'dan farklı olmayacaktır. Ancak unutulmasın ki, Almanya için "ABD'nin Avrupa'daki kolu" denir. Almanya'da, birçok ABD üssü bulunur. Yani bu yönden durum biraz Türkiye'ye benzer. O yüzden de Almanya ABD'yi silip atamaz, ABD ile kavga da edemez. Gerilimler olacak, hatta artacaktır ama en nihayetinde kağıt üzerinde çözülecektir.
Tek fark Ukrayna konusu olacak. Zira, Trump, Zelenski'yi bir kalemde sildi. Bu daha önce bu kadar net bir şekilde yaşanmamıştı. ABD Ukrayna'ya silah desteğini durdurmuştu, destek sözü vermişti yerine getirmemişti... Almanya da ABD'nin bu tutumuna tepki göstermiş, AB'yi harekete geçirmeye çalışmıştı. ABD silah yardımını kesse de Almanya verdiği desteği hiç azaltmadı. Ancak Trump, görüldüğü üzere Zelenski'nin üzerini çizdi. Bu konuda Almanya Ukrayna'ya desteğini sürdüreceğini açıklasa da oyunun kurallarını kendisinden daha büyük bir gücün belirlediğini de biliyor. Yeni dönemde ABD-Rusya hangi kararı alırsa, alınan bu karar üzerinden Almanya bir hamle yapacaktır, ancak asla o hamleyi kendisi yaratamayacaktır.
Mesele AfD değil, asıl mesele solun güçsüzlüğü
- AfD'nin yükselişi Almanya siyaseti açısından ne anlama geliyor?
Alman siyasetinde göçmenlerin tartışılması hiç yeni bir konu değil. Yeni olan şey, bu konu tartışılırken, bu konuda faşist yaklaşımlar benimseyen bir partinin bu derece meşrulaşması...
AfD'nin bugün söylediklerini 30-35 yıl önce CDU söylüyordu. Gelişen koşullarda CDU merkez sağa yerleşti, söylemleri yumuşadı.
Şimdi AfD, göçmen tartışmasında Almanya sağındaki çıtayı yükseltti. Tüm partiler, seçim sürecinde AfD'nin ağzına bakmak zorunda kaldı. Göçmenlerin büyük bölümü haliyle bu yüzden tedirgin. Bugünden itibaren her bir göçmenin sokakta kendisini daha çok "baskı" altında hissedeceği bir gerçek.
Ve AfD'nin farkı şu; Sokakta şiddet yanlısı üyeleri ve yöneticileri bulunuyor. Daha önce Nazi açıklamaları yapmış yöneticileri var. Hiç sakınmıyorlar. Üyeleri yürüyüşlerde Hitler selamı veriyor. Seçimlerde de birçok yerellikte adaylara saldırı yapanların yine AfD sempatizanları oldukları biliniyor. Kısacası şiddetten çekinmiyorlar.
Burada bir parantez açayım, AfD'ye oy veren herkes Nazi değildir. AfD'nin her üyesi de Nazi değil. Bunun altını kalın harflerle çizmemiz gerekiyor. Evet yöneticileri öyle, ancak oy verenler bu saiklikle oy vermiyor. AfD en çok Doğu'dan oy alıyor. Bunun sebepleri var. Bunlara gözünüzü kapatırsanız, AfD'nin gökten indiğini düşünürsünüz. Ama durum öyle değil. Doğu'da hükümete tepki gösteren, sisteme tepki duyan, Batı'nın Doğu'yu hala tanımamasına karşı olan insanlar tepkilerini bu şekilde ortaya çıkarıyor. Bugün hala Doğu'daki ücretler Batı'dan daha düşüktür. Düşünebiliyor musunuz? Bu insanlar da "Almanya'da yıkıcı etkisi olacak" bir partiye yöneliyorlar doğal olarak.
Son olarak, karşımızda "normal" bir parti yok, kabul. Ama sıkıntı bu değil. Almanya'da ya da başka bir yerde, bu tip partiler varlar, hep de olacaklar. Önemli olan bunun karşısında güçlü bir sol hareketin olması. Dünyada da Almanya'da da eksik olan bu. Komünist hareket, ne yazık ki, Almanya'da çok zayıf durumda. Bugün AfD'nin bu derece yükselişini konuşuyorsak, aslında komünist hareketin güçsüzlüğü yüzünden...
Türkler ile Kürtleri birbirine kırıyorlar
- Seçimlerden önce AfD'ye oy vereceğini belirten Türkler olduğunu gördük. Türklerin bir bölümü neden AfD'yi seçti?
Almanya'da bir rüzgar var, bu rüzgara Türkler ya da diğer göçmen gruplar da kapılıp gidiyor. Türkler, "AfD bize dokunmaz, Araplar sorun" diyor. Bir diğer göçmen grup çıkıyor, "Biz de aslında onlar gibi düşünüyoruz" diyor, ötekisi "Polonyalılar problem, Rumenler sıkıntı, Bulgarlar çete" gibi ifadeler kullanıyor.
Bu aslında basit bir AfD destekçiliğinden ziyade, insanoğlunun doğası gereği, iç güdü diyebiliriz. Kendini koruma iç güdüsü... Burada yaşanan da bu. Faşizmin ne olduğunu bilmeyenler, faşizmin tarihinden haberi olmayanlar, "onlardan" gibi yaparak kurtulabileceğini sanıyor. Bunu tarih çok kez gösterdi, böyle bir kurtuluş yolu yok.
AfD de bu konuda çok uyanık. Türklerin kendilerine olan ilgisini hemen fark etmişler. Örneğin verdikleri röportajları incelediğinizde, "Türkler iyi, entegreler ama Kürtler uyuşturucu satıyor" gibi ifadeler kullanıyorlar. Türk-Kürt ayrımındaki o ince telin farkındalar ve buraya oynuyorlar. Türklerin bu da hoşuna gidiyor.
Ayrıca çoğu Türk de şu duygu var: "Burası gavur memleket, elbet günün birinde Türkiye'ye döneceğiz, o zaman ne yapalım, burayı 'yıkacak', 'karıştıracak' bir partiye oy verelim" diyorlar. İlginç gelebilir kulağınıza ama inanın bunların hepsini burada sokakta, çevrenizde duyuyorsunuz.